top of page
Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Takva: İman Sahibi Olmak ve O İmana Göre Yaşamak


BismillahirRahmanirRahim

İmana sahip olmadığını söyleyen kim varsa, yalan söylüyor. Niye biliyor musun? Onlar kendilerine iman ediyor, değil mi? Kendilerine inanmıyorlar mı? İmana sahip olmadıklarını söylüyorlar ya da ‘İnanmıyorum.’ diyorlar, ama inanıyorlar. Onlar sadece, Allah’a inanmıyor. Peygambere inanmıyor, Hakk’a inanmıyor, ama bir şeylere inanıyorlar. Bu dünyada tarafsızlık diye bir şey yok. ‘imanım yok’ diyorlar. Aslında imanları var, ama kendilerine imanları var. Sadece kendilerine iman ediyorlar. Veya bir doktora iman ediyor, ailelerine iman ediyor, çocuklarına iman ediyor, politikaya iman ediyor, paraya iman ediyor ya da mutluluğun her şeyi çözeceğine iman ediyorlar.

Herkes aşka inanıyor öyle değil mi? Hiç aşka inanmadığını söyleyen biriyle tanıştınız mı? O halde onların inancı var. Onların hepsi bir şeylere inanıyorlar. İnanç öyle bir şey ki, Allah (svt) onu insanların kalplerine koymuş. Herkes inanıyor. İnsanın içinde inanmak var. Ve onlar, inanmaları gereken şeylere inanmadıkları zaman; inanmamaları gereken şeylere inanmaya başlıyorlar. İşte o zaman, tüm sorun başlıyor. Çünkü aslında, sahip olduğumuz hiçbir şey bizim değil. Bu hayat bizim değil. Bize verilmiş. Bu nefes bizim değil. Bize verilmiş. Bir yaratıcı var. Eğer bunlar bize ait olsaydı, kontrol edebiliyor olsaydık, o zaman kişi şöyle söyleyebilirdi; ‘Ben bu dünyaya erkek olarak değil, kadın olarak gelmek istiyorum.’ Kadınlar şöyle söyleyebilirdi; ‘Kadın değil, erkek olarak.’ Kimileri, ‘Siyah değil, beyaz olarak’ diyebilirdi. Herkes, ‘Ben zengin olmak istiyorum.’ derdi. Eğer kontrol sahibi olsaydın, ama değilsin. Nefesin senin tarafından kontrol edilmiyor. Bu yüzden nefes farkındalığı, bilmektir. Sadece ‘Oh, nefes alıyorum, oh nefes veriyorum.’ bunu bilmek değil.

Nefesinin farkında ol ya da olma, senin kontrolün dışında oluyor. Ama nefes aldığında, sana nefesi veren Yaratıcıyı hatırlıyorsan, sana kendi mübarek nefesinden vereni hatırlıyorsan; bir kere onu hatırlıyorsan, o zaman tamamen farklıdır. O halde, o nefes mübarek olur. Nefes alıyorsun ve nefesini Allah’ı anarak alıyorsun. O zaman, o kişi, iki nefes arasında esir olmaz.

Bizler, hepimiz iki nefes arasında esiriz. Nefesini kontrol ettiğini söyleyen varsa, ona ‘Öyleyse, nefes alma.’ deriz. Eğer kontrol edebildiğini söylüyorsan, öyleyse nefes alma veya sadece nefes al ya da sadece nefes ver. Ya biz uyuduğumuzda ne oluyor, o zaman nefesimizi kontrol mü ediyoruz? Farkında değilken ne oluyor, nefesimizi kontrol mü ediyoruz? O halde, bizi kontrol eden biri var ve insana, yaratılışını bulma, anlama sırrı verilmiştir. Kendi sırrını anlamak, onun derinlerine inmektir. İnsanlar, bu dünyada olmanın amacı; okumak, zeki olmak, iyi bir iş sahibi olmak, zengin olmak ve aile kurmaktır diyor. Bu, Yaratıcımızın söylediği şey değil. Bu etrafımızdaki insanların söylediği şey, toplumun söylediği şey, ailelerimizin söylediği şey, değil mi? Eğer bu yaratılış amacımız olsa, bunu yapan herkes bu dünyayı Cennet’e çevirirdi. Ancak dünyanın peşinden koşan, onu Cennet’e çevirmeye çalışan kim varsa, bu Dünyayı Cehennem’e çevirdi. Dünyayı kendileri için Cennet’e çevirmeye çalışan kim varsa, uğraştılar ve bu dünyayı Cehennem’e çevirdiler. Bu dünyayı kendi insanların, ailen, kendi ülken için bile Cennet’e çevirmeye çalışsan, bu dünyayı Cehennem’e çevirirsin. Çünkü o zaman, Allah’ın tıpkı seni de yarattığı gibi yaratmış olduğu herkesten, kendini ayırıyorsun. Ancak, ‘Hayır, benim inancım bu’ diyorsan ki inanca göre ayrım yoktur; hepimiz Ümmeti Muhammed’iz (sav), hepimiz; aramızda ayrım yoktur. Şöyle diyemem, ‘Kendi insanlarımı kandıramam, ama seninkileri kandırabilirim.’ Ya da, ‘İnananları kandıramazsın, ama inanmayanları kandırabilir, aldatabilir ve onlara yalan söyleyebilirsin.’ Böyle söyleyen kişi, Peygamberin (sav) sünnetini izlemiyordur; o kişi İslam’ın dışında olan bir şeyi yapıyordur.

Çünkü Peygamber (sav), Müslümanlara gönderilmedi. Çünkü o, zaten tek Müslümandı. O tüm ümmete gönderildi. Onun kendi hayatı bunu tekrar ve tekrar gösteriyor ki; benim ve sizin aranızda, benim boyum ve sizin boyunuz arasında, benim ailem ve sizin aileniz arasında, Acem ve Arap arasında, ayrım yoktur. Acem daha üstün değildir, Arap daha üstün değildir, ne dışında? Takva. Şimdi Takvaya geliyoruz.

Takva, imana sahip olmak ve o imana göre yaşamak. Neye takva? Takva innaAllah. Allah’a Takva. Hiçbir şeye inanmayan kişi, kendisine inanır. Yani, inanç oradadır. O inanç, inancı arayış, inancın yaratıcısını arayış, Yaratıcı’yı arayış; hiç kimseye, dünyadaki başka hiçbir canlıya verilmemiştir; insan dışında. Çünkü insan; Yaratıcısını aramak, bulmak ve onu anlamak için yaratılmıştır. Yaratıcısını bilmek ve O’na ibadet etmek için yaratılmıştır. Bu bizim yaratılış nedenimizdir. Bu yüzden Mevlana Rumi ne söylüyor? Ona gelip, ‘Biz Tasavvuf öğrenmek istiyoruz, Sufizm nedir, ruhsallık nedir?’ diye soranlara, bakar ve ‘Siz hiç aşık oldun mu?’ diye sorar. Onlar ‘Hayır’ derler. O da onlara, ‘Önce gidip aşık olun, sonra gelin.’ der. Onlara sadece, kadına aşık olun ya da bir kadına, bir erkeğe aşık olun demedi. ‘Hiç aşık oldunuz mu?’ dedi. Çünkü birçok insan, özellikle de bu günlerde, insanları sevmiyor. Bir şeyleri seviyor. Maddi şeylere aşık oluyor. Kendisine aşık oluyor. Anlıyor musun? Kendisine tapıyor. Her gün kendisine bakıp, ‘Benim hakkımda ne düşünüyorsun? Sen benim hakkımda ne düşünüyorsun?’ Bir şey yapmadan önce, kendi fotoğraflarını çekiyorlar. Bir şeye başlamadan, önce kendilerini gösteriyorlar. Yemek yemeden önce, BismillahirRahmanirRahim, Fatiha demek yerine, fotoğraf çekiyorlar. Müslümanlar bunu yapıyor. Müslümanlar Peygamber’in (sav) nasıl yaşadığını mı unuttu? Secdeye gidip geliyorlar, günde beş vakit namaz kılıyorlar, ama yaşantılarındaki tüm davranışları, nasıl yaşadıkları ve neye değer verdikleri konusunda, inanmayanları izliyorlar. Bu maddi dünyayı izliyorlar.

Öyleyse senin imanın yok, sen kendine inanıyorsun, güzel. O inancı izlemeye devam et. Kendine inanmayı bitirdiğinde, kendine güvenemeyeceğini anladığında, kendini istediğin hale getiremeyeceğini kavradığında; o zaman bize geri gel. Sana başka bir yol göstereceğiz. Bundan memnun değilsen, git ve kafanı duvara vuruncaya kadar yapmaya devam et; asla memnun olmayacaksın. Çünkü sanıyorsun ki; bir şey var, orada bir şey, orada bir şey var. Biz diyoruz ki; hiçbir şey yok. İnanmayacaksın. O halde git, koş, bildiğini yap; kafanı kırdığında fark edeceksin. Şimdi uyandın mı? Güzel. Şimdi gelebilirsin. Gelmek istiyor musun? Öyleyse gel. Sana birkaç şey öğreteceğiz. Bu bizim bilgimiz, bizim öğretimiz değil. Şeyhimizin öğretisi. Büyük Şeyhimiz’in, Peygamberimiz’in, Allah’tan gelen öğretisi.

La ilahe illaAllah. Allah dışında hiçbir ilah yok. Başka hiçbir şey, ibadeti hak etmiyor. Eğer hala içindeki ilahları fark etmediysen, o zaman Tarikatta bir adım bile ilerleyememişsin. O ilah için, dışarıya bakma. O ilah, sensin. Allah’a meydan okuyorsun. Kendi gücünü, Allah’ın gücüne karşı gösteriyorsun. Allah’ın var olduğu şekilde, kendin de var olduğunu iddia ediyorsun. Bu şirktir. Bu gizli şirktir. O yüzden, şimdi burada Tarikattayız; çünkü Allah (svt), ümmetin Allah’a (svt) inanması için yolu gösteriyor; öncelikle Peygambere (sav) inanmalıyız, değil mi? Allah (svt) gösteriyor. Şimdi Allah’a düzgünce inanmaya geliyoruz, O’na uygun bir şekilde inanmaya, herhangi bir şekilde değil. Birçok insan, ‘Biz inanıyoruz’ diyor. ‘Biz Tanrıya inanıyoruz, biz Yaratıcıya inanıyoruz.’ Ama Allah’a gerektiği şekilde inanca sahip olmak için, o zaman Allah’ın gönderdiğini izlemeniz gerekiyor. Bir kere Allah’ın gönderdiğini izlemeye başladığın zaman, yavaşça Takva sahibi olmaya başlarsın, Şehadet sahibi olmaya başlarsın.

Şehadet, saatler ve saatlerce şehadet hakkında ders almak değildir ya da akide hakkında çok fazla konuşmak değildir. Şehadet; şahit olmak, tanık olmaktır. Bir kimse eğer şahit olmuyorsa Şehadet hakkında konuşamaz. Alimler onun hakkında konuşuyor, ama Allah’a şahit oluyorlar mı? Şehadet ile Allah’a şahit olduğunu iddia ediyorsun değil mi? Eşhedu enla ilahe illa Allah. Şahit oldun mu? Hayır. O zaman bunun hakkında konuşmamalısın. Neye şahit oluyoruz? En azından nefsimize şahidiz. Doğru değil mi? Eşhedu en la ilahe, eğer nefsine şahit değilsen ve nefsine, içindeki İlah’a ‘yok’ demiyorsan; asla ‘illa Allah’a ulaşamazsın. Bu yüzden Şeyhimiz, bizi bununla meşgul ediyor.

Nakşibendi yolu bizi bununla meşgul eder, Allah ve bizim aramızdaki perdeleri kaldırmakla, Allah’a yaklaşmakla. O perdelerin arkasında ne olduğunu anlamakla uğraşma, Allah’ın nasıl olduğunu, O’nun zatının ne olduğunu, O’nun ne olduğunu anlamakla uğraşma. O perdeleri kaldırmakla meşgul ol. O, olduğu gibidir, o O’nu ilgilendirir. Senin işin, perdeleri kaldırmak; böylece şahit olabilirsin.

Allah imanımızı arttırsın, bilgimizi arttırsın, şükrümüzü ve bu Mübarek ayda üzerimizdeki korumayı arttırsın. Evet, her ay mübarektir. ‘Safer ayı lanetli aydır’ deme. Hayır, Safer mübarek bir aydır. Lanet yağıyor, ama bu aya mübarek davranırsan, daha çok zikir yaparsan; çünkü insanlar mübarek aylarda daha fazla zikir yapmaya, daha çok Kuran okumaya, daha çok namaz kılmaya çalışır; böylelikle o ay mübarek olur değil mi? Mübarek ay denildiğinde, bu şekilde yapmaya çalışıyoruz. Bunu Safer ayında yapmaya çalışırsak, bu ay sizin için Mübarek olur. O zaman sizin için koruma olur inşaAllah. Allah beni affetsin ve sizlere rahmet etsin inşaAllah. Şeyhimiz Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani’nin, Evliyalar Sultanı Şeyh Muhammed Nazım el-Hakkani’nin hürmetine, Allah onların makamlarını arttırsın, ayakları her zaman ensemizde olsun; güçlü olalım ve bu yola devam edelim, tüm güçlü insanlar gelsin, ikiyüzlü ve fitne yapanlar bizden uzaklaşsın inşaAllah.

Ve min Allahu Tevfik. El Fatiha.

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

3 Safer 1438

3 Kasım 2016

184 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page