top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

İlahi İntikam Okları


BismillahirRahmanirRahim

Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.

Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi. Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin.Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Bütün hamdler Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Bütün hamdler Kur’an-ı Kerim’de buyurmuş olan Allah’a mahsustur:

BismillahirRahmanirRahim

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (16/Nahl:90)

SadakallahülAzim.

Bütün hamdler Kendisini,

“Kibriya benim ridâm, azamet de benim izârımdır. Kim bunlardan birinde benimle nizâa (çekişmeye) kalkarsa onu ateşe atarım,” (Ebu Davud) diye tasvir eden Allah’a mahsustur.

Bütün hamdler, adalet sağlayıcı, en güzel edeb sahibi ve alemlere rahmet olarak Habibi Seyyidina Muhammed’i gönderen Allah’a mahsustur.

Tüm salatü selamlar İnsanlığın Efendisi, Kıyamet Günü’nün Şefaatçisi, Rehberlik kandili, Nübüvvet Mührü, Allah’ın Sevgilisi Seyyidina Muhammed (sav)’in üzerine ve onun asil ehl-i beyti ile mübarek ashabının, bilhassa Dört Hulefai Raşidin, Hz. Ebu Bekir Sıddık, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Osman el Gani ve Hz. Ali el Murtaza ile Kıyamet’e dek onları izleyenlerin üzerine olsun.

Ya Eyyühel Mü’minun! Ey müminler! Bugün, Zilkade Ayı’nın ilk Cuma günü. İnşaAllah bu sene Hacca gidenlerden olmaya niyet edin. Lebbeyk Allahümme Lebbeyk diyecek olanlardan olmaya niyet edin —önümüzde Kabe olsun veya olmasın, her daim Rabbimizin huzurundayız. Mümin kişi her daim, “Ya Rabbi, buradayım, Senin emrindeyim,” deme halinde olmalıdır. İnşaAllah Allah (svt), bu senenin Hacıları arasında olma niyetimizi kabul etsin.

Rab, Allah (svt)’dır. Allah, Mütekebbir’dir. Allah, Samed’dir. Bizler birer mahlukuz, kuluz, aciziz. Bizim varlığımız Allah’a bağlıdır; varoluşumuzu O sağlar, var olmaya devam etmemizi de O sağlar. Bizler tamamen, her şeyimizle Rabbil Alemin Allah’a bağlıyız. Bu dünyadan geçip gidiyoruz, bizler geçiciyiz. Allah (svt), buna Rahmân Suresi’nde şöyle açıklık getirmiştir:

BismillahirRahmanirRahim

“Yeryüzünde bulunan her şey yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak.” (55/Rahmân:26-27)

SadakallahülAzim.

Allah dışındaki her şeyin sonu gelecek. Allah dışında her şey fanidir. Allah dışında her şey yok olacak.

BismillahirRahmanirRahim

“Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (3/Âli İmrân:185)

SadakallahülAzim.

Ölüm, kesin bir şey. Peygamber Efendimiz (asvs) dönemindeki cahiliye şairleri bile, cahiliye devrindeki şairler bile anlamıştı bunu. Peygamber Efendimiz (asvs) şöyle demişti:

“Şâirlerin söylediği sözlerin en doğrusu, Lebîd’in (İslam öncesi şairlerinden) şu sözüdür: Biliniz ki, Allah’tan başka her şey batıldır.” (Müslim)

Ve şiirin geri kalanında Lebîd şöyle söylemektedir:

“Allah’tan başka ne varsa bir gün yok olacaktır, iyi bilin.

Ve bütün nimetler bir gün son bulacak, aksini akıldan silin.

Azıcık da olsa bir belaya giriftar olacak her bir insan.

Nasibini alacak teni ta parmaklarına dek sararmadan.

Bilirsin; ne tutup geri getirebilirsin geçmişte olanı,

Ne kurtarabilirsin kaçıp durduğunun elinden tatlı canı.

Her insan bir gün yapıp ettiklerinden haberdar olup bilecek.

Ne zaman ki Hak divanında defter açılıp hesap görülecek.”

Lebîd bile şiiri yazdıktan sonra bunların Allah (svt)’nın bir ilhamı olduğunu anlamıştı. Ve kendisine ilham edilen bu kelimeler onu Şehadet’e taşıyıp, Müslüman olmasını sağladı.

Ölüm, insanın kaderidir, hiç kimse bundan kaçamaz. Dünya ile dikkatimizi dağıtabiliriz, işimizle, ailemizle, heveslerimizle dikkatimizi dağıtabiliriz, ancak ölüm yine de orada bizi bekliyor olacak.

Bir gün Peygamber Efendimiz (asvs) kahkahalarla gülen bir topluluğun yanından geçiyordu. Onlara, "Meclisinizi zevkleri bulandıran şeyle karıştırınız" buyurdu. Oradakiler, "Ey Allah'ın Resulü, nedir o zevkleri bulandıran şey?" diye sorunca, Resulullah (asvs), "Ölümdür," cevabını verdi. (Taberani) Ve bunu biraz daha açarak şöyle dedi:

“Kul, bir kolaylık ulaşmadan zor zamanlarda ölümü hatırlamaz. Ve bir zorluk olmadığı zaman da, iyi günlerinde ölümü aklına getirmez.” (İbn Hibbân)

Ölümü hatırlamak, kendi varlığınız üzerinde hiçbir gücünüz olmadığını idrak etmenizi sağlar. Ölümü hatırlamak, iman sahibi bir kişinin bundan önce ve bundan sonra bir hayat olduğunu idrak etmesini ve o hayata hazırlık yapmasını sağlar. Ve bir kişi kendisini o hayata hazırlıyorsa, eğer Ahirete hazırsa, o zaman öyle birisi Rabbine kavuşmak için can atıyor olur. Çünkü bu dünyadaki varlığının bir bunalımdan, sürgünden ve O’ndan ayrı düşmekten başka bir şey olmadığını anlar. O zaman gaflette duramaz. Ölümü hatırlamak, keyfini bozar. Öldükten sonra Rabbine kavuşacak olması, ruha haz veren budur. Artık hayvani hazlar yoktur.

Bu yüzden Allah (svt), Hadis-i Kudsi vasıtasıyla şöyle buyurmuştur:

“Kim, Allah’a kavuşmayı isterse; Allah da ona kavuşmayı ister. Kim de, Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da o kimseye kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Buhari)

Bu hadisin ardından Hz. Aişe (ra) sordu: “Ama hiçbirimiz ölüm fikrinden hoşlanmayız”. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle cevapladı:

“İş, senin düşündüğün şekilde değil. Bir kimseye ölüm eriştiğinde, ölüm anında Allah’ın rahmet ve bağışlamasıyla müjdelendiğinde mü’min kul, Allah’a kavuşmak ister. Allah da bu kuluna kavuşmayı ister. Ancak ölüm bir kafire yaklaşıp da, Allah’ın azabıyla müjdelendiğinde ise o kimse Allah’a kavuşmayı istemez. Allah da ona kavuşmayı istemez.” (Buhari)

Ve Allah’ın Peygamberi hak söz konuşur.

Peygamber Efendimiz (asvs), ashabı, ehl-i beyti ve varisleri, hepsi Allah’a kavuşmayı arzuluyorlardı. Ve bu vuslatın şartının ölümden geçtiğini biliyorlar, o yüzden de ondan korkmuyorlardı. Peygamber Efendimiz (asvs) bu dünyadan göçmeden kısa bir süre önce Ebû Müveyhibe ile birlikte Cennet’ül Baki’yi ziyaret etmiş ve ona şöyle demişti:

“Ey Müveyhibe, bana seçim hakkı verildi: Bu dünyanın tüm gücünü elimde bulundurup içinde ebediyen yaşayıp Cennete gitmek; veya şimdi Rabbime kavuşup ardından Cennet ile bağışlanmak.”

Sahabe, “Anam babam sana feda olsun! Lütfen bu dünyanın gücüne sahip olup içinde ebediyen kalıp ardından Cennet’e gitmeyi seçiniz,” dedi.

Efendimiz (asvs) şöyle cevapladı, “Hayır, ya Müveyhibe! Vallahi, ben Rabbime kavuşmayı ve ardından Cennet’e gitmeyi seçmiş bulunuyorum.” (Ahmed)

Resul-i Ekrem Efendimiz (sav), Alemlerin Sultanı’dır. Ebediyen bu dünyanın hakimi olma imkanı vardı elinde. Ancak onun yerine o Allah’ı seçti. Ve böyle yaparak da müminlere sonsuza kadar bir sünnetini bırakmış oldu: Nihai arzunun Allah olduğunu gösterdi. Bu dünya değil. İnançsız insanlar ise tam tersidir. Zalimler tam tersidir. Zorbalar tam tersidir. Zalimler sonsuza dek bu dünyada yaşamak ister ve ölümden bahsedilmesinden bile nefret ederler. Aslında çoğu kişi için ölüm hala bir tabudur. Dindar bile olsalar, ölümden bahsettiğinizde, “Allah korusun!” derler. Tövbe estağfurullah. Allah ölümden korusun? Çünkü zalime dönmüş insanlar. Çünkü zalim kişi bu dünyaya öylesine düşkündür ki, şeytanının ve nefsinin o kadar kölesi haline gelmiştir ki, kendini ilah zanneder. Ölümün kendisine asla dokunmayacağını, sonsuza kadar yaşayacağını zanneder. Ancak herkes bu dünyanın nasıl bir eziyet olduğunu bilir. Sonsuza dek yaşamak isteyen herkes de bu dünyada yaşamak ister. Kendilerini sonsuza dek Cennette yaşamaya hazırlamazlar. Sonsuza dek Rableriyle birlikte yaşamaya hazırlanmazlar. Bu dünyada, çileyle dolu olan, aşağıların da aşağısında bulunan bu dünyada yaşamaya hazırlanırlar. Hizmetçilerine bakar; o firavunlar, o zalimler, zorbalar kendi kölelerine, saraylarına, altınlarına, sahip oldukları nüfuza ve ceplerindeki politikacılara, arabalarına, jetlerine, kendilerine yaltaklık edenlere bakar ve, “Ben Allah’ım,” derler, “çok yüceyim. İnsanı ölüme de götürebilirim, hayat da verebilirim.” Zamanın başından beri zalimlerin tavrı bu olmuştur. Nemrud’a bakın.

Allah (svt), Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor:

BismillahirRahmanirRahim

“Allah kendisine mülk verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrahim: 'Rabbim, dirilten ve öldürendir' demişti. O da: 'Ben de diriltir ve öldürürüm' dedi; İbrahim, 'Şüphesiz Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene' dedi. İnkar eden şaşırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.” (2/Bakara:258)

Sadakallahül Azim.

Allah’ın şu inceliğine bakın. Nemrud’un ismini Kur’an’da anmıyor, sadece “O” diyor. Nemrud, Allah’a meydan okuyordu. Allah, Nemrud’un sonunu getiren sinekten bahsetse de, Nemrut’tan bahsetmiyor. Firavun ilahlik iddia ediyordu. Kur’an-ı Kerim, Firavun hakkında bize şunları söylüyor:

BismillahirRahmanirRahim

“Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi. Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı. Şüphesiz bunda Allah’tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.” (79/Nâziât:24-26)

Sadakallahül Azim.

“Bizden güçlü kim var!” diyerek Allah’a büyüklük taslayan Ad Kavmi’ne bakın. Ve Allah buyuruyor,

“Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi inkar ediyorlardı.” (41/Fussilet:15)

Allah’a meydan okuyan ve, “Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını getir bize” (29/Ankebût:29) diyerek Lut Aleyhisselam ile dalga geçen Lut Kavmi’ne bakın. Kabe’yi yıkmak için fil ordusu ile gelen ve Peygamber Efendimiz (asvs)’ın dedesine, “Rabbin Kabe’yi benden koruyamaz,” diyen Ebrehe’ye bakın. Allah (svt) nasıl onların üstesinden geldi? Onları yok etmek için melekler ordusu mu hazırlayıp gönderdi aşağıya? Hz. Cebrail’e, Hz. Mikail’e, Hz. Azrail’e ve Hz. İsrafil’e zırhlarını giyip, kılıçlarını kuşanıp Allah’ın Şerefi’ni müdafaa etmelerini mi söyledi? Allah (svt), zalimleri yok etmek için Peygamberler, Evliyalar ordusu mu gönderdi? Hayır.

Nemrud için, bir sivrisinek ordusu. Nemrud’un kulağının içinden bir sivrisinek girdi ve beynini yiyerek aklını kaçırmasına sebep oldu. Firavun için, bir asa. Tahtadan bir asa bütün krallığı ve hükümdarlığını yerle bir etti. Ad Kavmi için, dondurucu bir soğuk. Lut kavmi için yağan kızgın taşlar. Ebrehe için, kendisini ve ordusunu yok eden küçük Ebabil kuşları.

Allah (svt) zalimleri kale bile almaz. Kudretini bile göstermez zalimlere. Yarattığının gücünü gösterir. Ve o güç de: Taşlar, sivrisinekler, rüzgarlardır. Bunlar hala daha bu dünyanın güçleridir. Alemlerin, Cennetlerin, Tahtının gücü değil. Allah’ı unuttular. O yüzden Allah da onların kaybolmalarını ve unutulmalarını sağlıyor. Kur’an-ı Kerim’de bizleri uyarıyor:

BismillahirRahmanirRahim

“Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.” (59/Haşr:19)

SadakallahülAzim

Allah’a karşı gelenleri büyük bir azap beklemektedir. Allah’ın Sevdiklerine karşı isyan edip onlara düşman kesilenleri de büyük bir felaket beklemektedir. Çünkü Allah (svt), Kur’an-ı Kerim’de Resul-i Ekrem Efendimiz (asvs)’a şöyle vadetmiştir:

BismillahirRahmanirRahim

“Allah, seni insanlardan korur.” (5/Mâide:67)

Bir başka hadiste ise şöyle buyurmaktadır:

“Öfkeli bir aslanın intikam alışı gibi, Ben de dostlarımın intikamını düşmanlarımdan alırım.”

Tarihte de bunun ispatı görülmüştür. Resulullah (sav)’in düşmanı Ebu Cehil’e bakın. Kendinden, malından, aklından o kadar gururlanan bir kişi, yalnızca cehaletin babası olarak anıldı. Çünkü Rabbinden cahildi. Peygamberinden cahildi. Kendinden cahildi. Aşırı kibirli, kendini beğenmişti, meydan okuyordu. Sonu ne oldu? İki küçük çocuk tarafından Bedir Savaşı’nda atından çekilip indirildi. Ve hayatına da Abdullah bin Mesud tarafından, Kabe’nin önünde Kur’an okurken alay edip vurduğu Abdullah ibn-i Mesud tarafından son verildi; ona o kadar sert vurmuştu ki kulağı yüzünden kesilmişti. Peki Ebu Leheb, ateşin babası nasıl öldü? Her ikisi de Peygamberimiz (sav)’in akrabalarıydı. Çiçek hastalığından öldü. Vücudu o kadar kötü bir hale gelmişti ki, kendi oğulları bile günlerce çürümeye bıraktılar.

Allah Dostları, Evliyalar intikam peşin düşmezler. Peygamberler de. Ancak onların yerine intikamı Allah alır. Ve o intikam onların üzerine yağıyor. Şeyh Mevlana şöyle söylüyor:

“Ey Nemrud’un ve Firavun’un peşinden gidenler! Dikkat edin! İlahi intikam yaklaşıyor, size erişene kadar fark edemezsiniz. İlahi düzene uyun aksi taktirde İlahi İntikam’ın hedefi haline gelirsiniz. Kim haram iş yaparsa, intikam okları tarafından vurulacak. Bugün hükümetler suçluları yakalamak için her yere kameralar koyar olmuşlar. Aynı şekilde Allah da, okların düşmanların üzerine yağdığı eski film sahnelerindeki gibi intikam oklarını üzerinize dikmiş beklemektedir.”

İlahi Öcün okları düşmeye, dünyanın üzerine yağmaya başladı. Bizler Sahibul Saif Şeyh Abdül Kerim Rabbani’nin, Sahibul Saif’in müritleriyiz. Onunla beraber oturduk ve düşmanlarının kimler olduğunu da biliyoruz. Ona kimlerin komplo kurduğunu biliyoruz. Onu kimlerin öldürmeye çalıştığını biliyoruz. Kimlerin onu ortadan kaldırmaya çalıştığını biliyoruz. Ve İlahi İntikamın oklarının, bir bir bu düşmanları vurduğunu görüyoruz. Sahibul Saif’in düşmanları dikkatli olmalı ve şunu bilmeliler: İlahi İntikamın okları onlara da geliyor. Şeyhimiz yedi sene önce göçtü ve Kaf Dağı’nın ardından gelen kuvvet her geçen dün daha da kendini belli ediyor. Zalimler, çok geç olmadan tövbe etmeli. Çünkü zalimlere hiçbir güven yoktur.

Ey Müminler! Kendimize bakmalıyız. Zalimlik bizim kalbimizde nerede, bunu iyice görebilmek için dikkatle bakmalıyız. Onu çıkarıp atmalıyız. Kalbimize bakmalı ve Firavun’un içimizde nerede yaşadığına, içimizdeki Nemrud’un nerede yaşadığına, hangi eylemlerimizin Ebu Leheb ve Ebu Cehil’den geldiğini bilmemiz gerek. Aksi takdirde ahiretteki evimiz zalimlerin yurdu olur. Onların evini paylaşırız. Peygamber Efendimiz (sav) bildirmiş:

“Cehennemde bir vadi vardır. O vadinin bîr kuyusu vardır, o'na ‘Hebheb’ denilmektedir. Bütün zalimleri Cebbarları oraya koymak Allah Teâlâ'nın hakkıdır.” (Darimi)

Ey Müminler! İnsanlık tarihinde yeni bir dönem açılmak üzere. Şeyhimiz, buna yeni bir çağın başlangıcı demişti. Buna hazırlanın. Çünkü bu çağda Hak ve Batıl birbirinden ayrılacak. Hangi tarafta olduğumuzu bilmemiz gerek.

Şeyh Efendi bu zamanı şöyle haber veriyor: “La ilahe illallah’tan başka güç yoktur. Allah’ın gücünün üstünde bir güç yoktur. Diğer tüm güçle sahtedir. Çok yakında hepsi parçalara ayrılacak. Çok çok yakında. O yüzden, kendisinin ve yardakçılarının sonunun geldiğini bildiği için şeytan son hız her tarafta koşturuyor. Son şansını deniyor. Ama hiç şansı yok. hiç şansı yok, çünkü Allah müminlere şöyle vadetmiştir:

‘Şimdi sabırlı olun. Oturun ve bekleyin Allah’ın onlardan intikamını alacağı gün gelecek.’ O günlere yaklaşıyor, Reuslullah (sav)’in hadisini gözlemliyor ve bundan da çok memnun oluyoruz. ‘İslam garip başladı, garip bitecektir. Rahmetim ve himayem altındadır onlar. Bilhassa ahir zamanda gelecek olanlar,’ diye bildirmiş. Bu bildirilenler şu anda yaşayan insanlar için, çünkü ikinci Cahiliye dönemindeyiz ve o Cahiliye’nin de sonuna gelmek üzereyiz. Müjde şu ki, Sahib zuhur etmeyi bekliyor inşaAllahu Rahman. Dört gözle bunu beklemeliyiz. Buna hazır mısın? Annelerimizi bırakmaya hazır mıyız? Babalarımızı bırakmaya hazır mıyız? Hanımlarımızı bırakmaya hazır mıyız? Kocalarımızı bırakmaya hazır mıyız? Çocuklarımızı bırakmaya hazır mıyız? Kendi içinizde aramalısınız. Dönüp kendinize bakmanız lazım. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav),

‘O günlere erişenleri, o kapıdan geçenleri zor bir sınav bekliyor,’ diye bildirmiş. Sahabe-i Kiram imtihan edildi. Canlarıyla ve sahip oldukları her şeyden imtihan edildiler. İmtihan edildiler ve o imtihanı geçtiler. Allah bizleri uyarıyor, bizlere, ‘Senden öncekilerin geçtiği imtihandan geçmeden, onlarla aynı cennete girebileceğini mi zannediyorsun?’ diyor. Öyle mi sanıyorsun? Tekrar düşün.”

Ya Rabbi, bizleri test etme. Ancak edersen de, o testi geçebilmemiz için Senden bizi ona hazırlamanı diliyoruz. Bizleri zalimlerle beraber kılma. Bizleri zalimlerden kılma.Sevdiğin kullarının hürmetine, bizleri de Onların yanında kılmanı, Şeyhimizle beraber kılmanı diliyoruz. Deccalin fitnesinden koru bizi. Sahib ile birlikte kıl, Mehdi Aleyhisselam ile beraber kıl. Amin.

Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Cuma Hutbesi

Osmanlı Dergahı, New York

7 Zilkade 1439

20 Temmuz 2018

Hutbenin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

224 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page